27 Mayıs 2015 Çarşamba



Bağlama, Anadolu’nun ezgilerini aktarıyor

Türk halk müziğinin en yaygın çalgısı olan bağlama, türkü, ninni ve ağıt gibi edebiyat ürünlerini dilden dile aktarıyor. Bağlama ustası Mehmet Ali Çetinkaya, “Makineleşme ile birlikte gelecek nesillere el yapımı bağlamalar bırakılacağını düşünmüyorum” dedi.

Bülent KÜL

Türk halk müziğinin en yaygın telli tezeneli çalgı türü olan bağlama, Âşık Halk Edebiyatı’nda yaygın olarak kullanıldı. Halk diliyle oluşturulan destan, semai, varsağı ve türkü gibi anonim ürünler, Âşık Halk Edebiyatı’nın taşıyıcıları “Âşıklar” tarafından bağlama ya da saz ile günümüze kadar geldi.

1979’dan beri bağlama ustası olan Mehmet Ali Çetinkaya, bağlama yapmayı usta-çırak ilişkisinden öğrendiğini belirtiyor. Çetinkaya, sanatını şu an Ankara Talatpaşa Bulvarı’nda bulunan “Emre Müzik’in” atölyesinde icra ediyor. Çetinkaya, “Makineleşme ile birlikte gelecek nesillere el yapımı bağlamalar bırakılacağını düşünmüyorum” dedi.
“Bağlama yapımında ağaç seçimi önemlidir”
Bağlama yapımında ağaç seçiminin önemine dikkat çeken Çetinkaya, “Ses tablası için köknar ve ladin; sapı için akçaağaç; tekne için dut, ardıç ve karaağaç kullanılmalıdır. Bağlama yapılmaya başlanmadan önce bize gelen ağaçları doğal ortamda kuruturuz. Fırında kurutulan ağaçtan bağlama yapılmaz.  Bir bağlama yirmi günde yapılır” şeklinde konuştu. Bağlamanın cura, tambura, kopuz gibi çeşitlerinin olduğuna kaydeden Çetinkaya, bağlamanın sanata duyarlı ve müziğe ilgisi olan herkese hitap edeceğini söyledi. Türkiye'de el sanatları ile uğraşanlara değer verilmediğini söyleyen Çetinkaya, sözlerine şöyle devam etti:
“Bağlama, Türk halk müziğinin çalgısı olmasına rağmen ülkemizde pek değer verilmiyor. Avrupa ülkelerinde bağlama gibi el sanatı ürünü olan çalgılara daha çok değer veriliyor. Bu işe gönül verdiğimiz için yapıyoruz. Ülkemizde konservatuvarda enstrüman yapım bölümünden mezun olanların çoğu sahnede çalışıyor. Yetkililerin bu duruma ön ayak olup gençlerin önünü açması gerekiyor. El yapımı enstrümanlarla ilgili çalışmalar geliştirilmelidir.”
Sincan 2 Nolu F Tipi Cezaevi’nde bağlama atölyesi açarak Dünyada bir ilki gerçekleştirdiğine dikkat çeken Çetinkaya, cezaevindeki atölyede mahkûmlara bağlama yapmayı öğrettiğini söyledi.





Renklere olan ilgisi otantik giyime yöneltti

Karanfil Sokakta 13 yıldır otantik giyim ürünleri tasarlayan Derya Güven, “Sevdiğim renkleri bir araya getirerek özgün tasarımlar yaratıyorum” dedi.

Bülent KÜL

Derya Güven, Ankara Karanfil Sokak'ta otantik giyim ürünleri tasarlıyor. Farklı renklerden oluşan bez, kumaş, iplik ve keçe gibi malzemelerin uyumundan oluşan özgün tasarımlar yaratıyor. Yaptığı ürünlerin kendi tasarımları olduğunu belirten Güven, “Bir yerlerden kopya çekmiyorum. Tamamen benim özgün tasarımlarım. Kumaşı ya da bezi elime alıyorum. O an kafamda nasıl şekilleniyorsa öyle bir tasarım ortaya çıkıyor” şeklinde konuştu. Çanta, etek, yelek, cüzdan, ayakkabı, şal, basma elbise ve takı gibi ürünler ortaya koyduğunu söyleyen Güven, 10 liradan başlayıp 75 liraya kadar ürünlerinin olduğunu belirtti. İp rasta, gerçek rasta, zenci örgüsü ve burgu da yaptığını kaydeden Güven, “Ankara Olgunlaşma Enstitüsü Serigrafi Bölümü mezunuyum. Ancak kıyafetlere pek ilgim yoktu. Farklı renkleri sevdiğim için bu alana yöneldim” ifadelerini kullandı.

“Ürünleri bütün şehirlere gönderiyorum”
Otantik giyinmeyi seven insanların ürünlerini  ilgi gösterdiğini ifade eden Güven, “Sürekli alışveriş yapan belli bir müşteri kitlem var. Daha çok öğrenciler tasarımlarımı beğeniyor ve alıyor. Yabancı uyruklular da ilgi gösteriyor. Facebook da 'Otantik Giyim' adlı bir sayfamız var. Ürünlerimin fotoğraflarını bu sayfada paylaşıyorum. Beğenenler sipariş veriyor. Bütün şehirlere gönderiyorum” diye konuştu.
İki yıldır tiyatro ile ilgilendiğini ancak bu yıl ara verdiğini ifade eden Güven, şöyle devam etti:
 “Arkadaş çevremden oluşan bir grup kurduk. ‘Kadınlar Savaşı’ ve ‘Hoş Geldin Azizim’ adlı oyunları Ertan Gösteri Merkezi’nde oynadık. Bu yıl provalara başlayamadık. Bir ay sonra tekrar başlayacağız.”
“Ürünlerim sanat değeri taşıyor”
Bir ürünü isteğe bağlı olarak bir günde ya da bir haftada bitirebileceğini dile getiren Güven, “İlerde kendi mağazamı açmak istiyorum. Tasarımlarımı daha çok insana ulaştırmayı hedefliyorum. Çünkü ürünlerim sanat değeri taşıyor” dedi.



26 Mayıs 2015 Salı


 Ankaralılar'ın Noel Babası “Hasan Baba”

Emekli olduktan sonra Güvenpark’ta Milli Piyango bileti satmaya başlayan Hasan Aktaş, “Hayallere giden yol Hasan Baba’nın biletlerinden geçer” dedi.

Bülent KÜL

Yılbaşına sayılı günler kala Milli Piyango’nun büyük ikramiyesini kazanma hayali kuran Ankaralılar, çekilişte şansını deniyor. Hasan Aktaş, Güvenpark’ta ak sakalı ve Noel Baba kostümüyle dikkatleri üzerine topluyor. “Hasan Baba” lakabı ile ün yapan Aktaş vatandaşın özellikle de çocukların ilgisini çekiyor.
Emekli olduktan sonra açtığı markete hırsız girince Hasan Baba, sermayesi yeterli olmadığı için marketi tekrar işletemiyor ve Milli Piyango biletleri satmaya karar veriyor.
“Hayallere giden yol Hasan Baba’nın biletlerinden geçer” sloganını standına asan Hasan Baba, eli bol ve şanslı bayii olduğunu söylüyor.
“Boş zamanımı değerlendiriyorum”
Çalışmayı çok sevdiğini söyleyen Hasan Baba, “Emekli olduktan sonra market açtım. Ancak markete hırsız girdi iflas ettim. Sermayem yeterli olmadığı için marketi işletmeye devam edemedim. Kahvede boş zaman geçirmeyi sevmiyordum. Milli Piyango bileti satmaya karar verdim. Hem boş zamanımı değerlendiriyorum. Hem de günde 30-40 lira arası kazanıyorum” şeklinde konuştu.
Noel Baba kostümüyle yeni bir tarz yarattığını düşünen Hasan Baba, “Bu kostüm ile Ankara’da yenilik yarattım. İnsanların dikkatini çekiyor. Çocuklar görünce çok seviniyor” ifadelerini kullandı.  
Kazı kazandan 20 milyar, çekilişten 10 milyar kazandırdığına anlatan Hasan Baba, “Önceki yıl bir kadına ikramiye çıkmıştı. Limitini gizli tuttuğu için ne kadar olduğunu söylemedi. Bana teşekkür etti. Yemek ısmarladı ve 100 lira verdi” diye konuştu.
“Her gün kendime bilet ayırıyorum”
Günde 100-150 adet bilet sattığını kaydeden Hasan Baba, şöyle devam etti:
“Biletleri Milli Piyango bayisinden alıyorum. Kaşem ve kartım var. Her gün son kalan bileti kendime ayırıyorum. Geçen yılbaşında bir biletin mührü ön tarafına çıkmıştı. Kimse o bileti almıyordu. Bileti kendime ayırttım, milli piyango vurdu. Çeyrek bilet olduğu için 1 milyar 250 bin TL kazandım.” 
Sabah saat 10.00 da gelen akşam da 19.00'da evine dönen Hasan Baba, aza kanaat eden bir insan olduğunu söylüyor ve "Akşam 50 senelik eşimle birlikte içtiğim bir tas sıcak çorbanın huzuru bana yeter" diyor. 

            

2 Mayıs 2015 Cumartesi

Suriye'deki savaştan kaçarak Türkiye'ye gelen Yunus ailesi: "Cesetler köpeklere yem oluyor" 

Suriye’deki savaşın yıkıntılarından kaçıp gelen mültecilerin sayısı giderek artıyor. İç savaştan kaçıp, Türkiye’ye sığınan savaş mağduru Yunus ailesi hayata Türkiye ile tutunmaya çalışıyor. Suriye’de sürekli savaş uçaklarının havalandığını ve bombaların patladığını kaydeden Cuma Yunus “Savaşta hayatını kaybeden sivil halkın cesetleri köpeklere yem oluyor” dedi.


Bülent KÜL

Suriye’deki savaş derinleştikçe evinden, yurdundan olan insan sayısı giderek artıyor. Ülkelerinden kaçan yüz binlerce Suriyeli, komşu devletlerde mülteci olarak yaşıyor. Suriye’den kaçıp Şanlıurfa Akçakale Sınırı’ndan geçen Yunus ailesi de savaşın mağdurlarından. Ankara Dikmen Vadisi’ne yerleşen ailenin 12 üyesi, zor şartlar altında yaşam mücadelesi veriyor. Çöpten topladıkları kartonlar, tahta ve bez parçası gibi malzemelerle yaptıkları derme çatma bir barakada barınan ailenin, tek korkusu kışı nasıl geçirecekleri. Kimi günler aç kaldıklarını söyleyen Cuma Yunus, “Tek isteğim bana bir iş verilmesi ve çocuklarımın aç kalmaması” diyor.

Suriye’de evi bombalandığı için Türkiye’ye gelmek zorunda kaldığını belirten Yunus, “Savaştan önce çok güzel bir hayat yaşıyorduk. Mutlu bir ailemiz vardı. Tarımla geçiniyordum. Kendime ait tarım araçlarım vardı. Biçerdöver, traktör gibi. Biçerdöver ile tarlada çalışıp geçimimizi sağlıyorduk. Bize ait ev, araba, dükkân ve arsamız bulunuyordu” dedi.

Savaşta oğlunun kaybolduğunu, haber alamadıklarına dikkat çeken Yunus, sözlerini şöyle sürdürdü.

“Oğlum evliydi ve dört çocuğu vardı. Oğlum savaşta kayboldu. Kendisinden haber alamıyoruz. Eşi ise hayatını kaybetti. Biz ise onun cesedini köpeklere yem olmasın diye sakladık. Çünkü savaşta parçalanan cesetleri kimse defnetmediği için köpeklere yem oluyor. Torunlarım her gün ‘annemiz ve babamız ne zaman gelecek’ diye soruyorlar. Biz ise daha gelecekler diye oyalıyoruz. Ben beş kardeşimden haber alamıyorum. Sınırı geçtiler mi orada mı kaldılar hiçbir bilgim yok. Eşimin annesi, babası ve kardeşi evde oturmuş yemek yiyorlardı. Onlara gittim savaş uçaklarının havada uçtuğunu söyledim. Ancak beni dinlemeyip kaçmadılar. Üçü de eve yağan bombalar nedeniyle öldüler.”
Suriye’deki savaş nedeniyle bütün malvarlıklarını kaybettiklerini kaydeden Yunus, “Esad’ın attığı bombalar biriktirdiklerimizin hepsini elimizden aldı. Her şeyimiz talan oldu. Biz de canımızı kurtarmak için kaçmak zorunda kaldık. Şanlıurfa Akçakale Sınırı’ndan geçip Türkiye’ye giriş yaptık. Sınırda konuşulanlar üzerine Ankara Dikmen Vadisi’ne yerleşmeye karar verdik. Bir hafta oluyor biz Ankara’ya geleli” diye konuştu.

“Tek korkumuz kışı nasıl geçireceğimiz”

Çöpten topladıkları malzemelerle barınmak için bir baraka yaptıklarını dile getiren Yunus, sözlerine şöyle devam etti:

“Yaptığımız baraka sağlam olmadığı için geceleri çok üşüyoruz. Buraya daha önce yerleşen ve çadırlarda yaşayan aileler, bize yardımcı oldu. Bize birkaç tane battaniye verdi. Bunlarla idare etmeye çalışıyoruz. Çocukları battaniyeye sarıp uyutuyoruz. Eşim ve ben battaniye olmadığı için üstü açık yatıyoruz. İki gündür yağmur yağıyor ve içeri su sızıyor. Havalar soğudu üşüyoruz. Sobamız olmadığı için de yakıp ısınamıyoruz. Tek korkumuz kışı nasıl geçireceğimiz. İnsanlar bize ‘Ankara’ya gidin orada size yardım ederler’ dediler. Ancak herhangi bir yardım görmedik.”

“Bazı günler aç yatıyoruz” diyen Yunus, “ Buradaki çöplükten kâğıt ve plastik toplayıp, geri dönüşüme gönderiyoruz. Aldığımız para yetmiyor. Bazı günler aç kaldığımız oluyor. Devlet yetkililerden tek isteğim bana bir iş verilmesi. 12 kişi benim eve ekmek getirmemi bekliyor. Çocuklarımın ve torunlarımın ihtiyaçlarını karşılamam gerekiyor” şeklinde konuştu.

“Suriye’ye dönmeyeceğiz”

Ankara’da kimseyi tanımıyoruz diyen Yunus sözlerine şunları ekledi:

“Eşim diş ağrısından duramıyordu. Sağlık güvencemiz olmadığı için onu doktora götüremedim. Yan barakada kalan komşumuz eşimi doktora götürdü. Gereken tedavi yapıldı. Hastane masraflarını ve ilaç parasını komşumuz karşıladı. Havalar soğudu ve üşüyoruz. Çocukları ısınmaları için komşuların barakalarına gönderiyoruz. Soğuktan hastalandılar, sürekli burunları akıyor. Suriye’den apar topar kaçtığımız için yanımıza kıyafet almaya bile vakit bulamadık. Çocuklar yalın ayak geziyor. Burada kimseyi tanımıyor ve Türkçe bilmiyoruz. Yetkililerden yardım bekliyoruz. Başımızı sokacağımız bir ev ve temel ihtiyaçlarımızın karşılanması istiyoruz. Artık savaş bitse bile orada yaşayamayız. Suriye’ye dönmeyeceğiz”