18 Nisan 2016 Pazartesi


Tarihi Çıkrıkçılar Yokuşu zamana direniyor

Ankara’nın tarihi pazar yeri olan Çıkrıkçılar Yokuşu, tarihten günümüze özgün ve geleneksel dokusunu koruyor. Değişen yaşam koşullarına rağmen çarşı otantik olma özelliğini sürdürmeye devam ediyor. Tarihi çarşının esnafı, Ahilik geleneğini nesilden nesille aktarıyor. Çarşıya alışveriş için gelen insanlar, iğneden ipliğe her ihtiyacını çarşıda karşılıyor. Çıkrıkçılar Yokuşu’nun tarihini, esnaf ilişkilerini ve işleyiş şeklini yıllardır çarşıda esnaflık yapan Ahmet Başçı ve Banu Akkuzu ile konuştuk.
Bülent KÜL
Ulus Semti’nde bulunan Çıkrıkçılar Yokuşu, Ankara Tiftik Keçisi'nden elde edilen yünün çıkrıklarla eğrilip kumaş dokunan tarihi çarşısı. Dar sokakların ve renkli evlerin bulunduğu çarşıda sizleri tarihin yaşam izleri karşılıyor. Güler yüzlü esnafı ve alışveriş mozaiği ile insanlara ilginç ve renkli bir görüntü sunan çarşı, alışveriş merkezlerinin tek fiyat uygulaması ve rekabetine karşın her bütçeye uygun ürünleri ile Ankaralılar'ın gözde mekânları arasında olmaya devam ediyor. Çıkrıkçılar Yokuşu esnafı arasında Ahilik geleneği sürdürülüyor. Tarihi dokusunu koruyan Çıkrıkçılar Yokuşu, adeta bir açık hava müzesi. Çarşının sokakları, sokakta icra edilen mesleğe göre isim alıyor. Nalbantlar, Kavaflar, Saraçlar, At Pazarı ve Çıkrıkçılar gibi farklı sokak isimleri ile anılıyor ama yaşam standartlarının farklılaşması ile birlikte bu meslekler zamanla önemini kaybediyor. Birçok kez yangın olayı ile karşılaşan Çıkrıkçılar Yokuşu ayakta kalmaya devam ediyor.
Sabah saatlerinde çarşıya girdiğimizde yukardan aşağıya, aşağıdan yukarıya yürüyen bir insan selinin olduğunu görüyoruz. İnsan sesleri arasında çarşıya doğru ilerliyoruz. Alışverişten sıkılan çocukların annesinin kolunu çekiştirmesi gözden kaçmıyor. Kalabalık arasında pazarlık yapan müşteri ile esnaf arasında ki diyaloglar dikkatimizi çekiyor. Yokuşa yukardan baktığınızda sağda ve solda sıra halinde dizilmiş sayısız dükkân ve mağazaları görebilirsiniz. Sokak ortasında seyyar simit satıcıları ve geleneksel kıyafetleri ile mesir macunu satanlarla karşılaşıyorsunuz. Dükkânların önüne açılan tezgâhlarda sayısız ürün sergileniyor. Seccade, şal, yazma, oya, şalvar, çeyiz sandığı, perde, duvar halıları, nişan - düğün kıyaftleri, gelinlikler ve damatlıklar gibi yüzlerce ürün var. Ürünler, farklı renkleri bir arada taşıyor. Çarşının rengârenk görüntüsü insanda “Bugün bayram mı acaba?” hissini uyandırıyor. Tarihi çarşı, birbiriyle kesişen sokakları ve pasajları ile bir labirenti andırıyor. Birbirine benzeyen sokakları karıştırıp tekrar gezme olasılığınız yüksek. Yokuştan aşağı yavaş yavaş iniyoruz. Dükkân kapısında bekleyen esnaflar, müşterileri dükkâna davet ediyor ve “Bir şey almasanız da bir çayımızı için” diyerek misafirperver olduklarını gösteriyor.
Çocukluğundan beri Çıkrıkçılar Yokuşu’nda esnaflık yapan Ahmet Başçı çarşının tarihine tanıklık edenlerden. Başçı, geçmiş günleri yâd edip hatırladıklarını dili döndüğünce bizimle paylaşıyor. Esnaflığın aileden gelen bir gelenek olduğunu dile getiren Başçı, “Kendi neslimde beşinci kuşağım. Elden ele giden bir bayrak yarışı. Bu bayrak yarışını bırakmak istemediğim için esnaflığa devam ediyorum” diyor. Başçı, Çıkrıkçılar Yokuşu’nun adını nasıl aldığını şöyle dile getiriyor:
“Eskiden her sokağın ayrı bir adı vardı. Bu sokakta Ankara Tiftik Keçisi'nden elde edilen yün, çıkrıklarla eğrilip kumaş elde ediliyordu. Sokak ismini çıkrıktan aldı. Her sokak yaptığı meslekle anılırdı. Saraçlar, Kavaflar ve Nalbantlar gibi farklı sokak isimleri vardı. Yaşam şartlarının değişmesiyle bu meslekler ortadan kalktı. Her çeşit esnaf çalışmaya başladı. Genel olarak ‘Çıkrıkçılar Yokuşu’ denmeye başlandı.”
1900 yılların başlarında bu çarşıda çalışanların Ankara’nın yerlileri olduklarını söyleyen Başçı, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Ankara’nın başkent olması ile Ankara’ya göç dalgası başladı. Ankara dışından gelen insanlar da burada esnaflık yapmaya başladı. Özellikle kaza ve köylerden gelenler oluyordu. Yukarıda at pazarının olduğu yerde salı pazarı kurulurdu. Kaza esnafları kazalarında ürettikleri ürünleri getirirdi. Örneğin Kızılcahamam’da pirinç üretilirdi. Kızılcahamamlılar, pazartesi gecesi Ankara’ya gelirdi. Salı sabahı pazarda pirinçlerini satardı. Sattıkları pirincin parasıyla çarşıdan farklı ürünler alırlardı. Salı akşamı tekrar Kızılcahamam’a dönerlerdi. Beldelerinde ürettikleri malları burada satarlar. Buradan aldıklarını da kendi beldelerinde satarlardı. Böyle bir ticaret alışkanlığı vardı. Bir dönem böyle gelip geçti. O dönemin arkasından satış işlemi de bitti. Sadece mal almak üzere gelip gitmeye başladılar. O dönemde gelip geçti. Çünkü mağazalar taşraların ayağına gitmeye başladı. Ticaretin son şekli bu hale geldi.”
“İnsanlarda her şeyi ben kazanayım hırsı yoktu”
Esnaflar arasındaki ilişkilerin eskiden daha sıcak olduğunu dillendiren Başçı, “İnsanlar birbirilerine yardımcı olurdu. Maddiyatçılık çok fazla yoktu. Herkes herkesin derdine koşardı. Elinden geldiğince yardım ederdi. İnsanlarda her şeyi ben kazanayım hırsı yoktu. Esnaf, ‘Ben bugün siftahımı yaptım nafakamı aldım’ derdi.  İnsanlar şimdi daha bencil. Maddiyat daha çok önem kazandı. Maddiyatın önem kazanmasıyla birlikte esnaf arasındaki ilişki de bozuldu, çöktü. Eski sıcak samimi ilişkiler ve yardımlaşmalar kalmadı” diyerek esnaf arasındaki ilişkilere üzüldüğünü belirtiyor. Tarihi çarşının birçok kez yangın olayı ile karşılaştığını kaydeden Başçı, yangınların çarşıyı ve esnafı nasıl etkilediğini şöyle anlatıyor:
“Hatırladığım ilk yangın Ayakkabıcılar Çarşısı'nda çıktı. Çarşı tamamen yandı. Saraç içlerinde de ciddi yangınlar oldu. Bu yangınlarda ortaya çıkan hasar giderilene kadar müşteri girişi aksamaya başladı. Esnaf zarar gördü. Örneğin yukarı taraf yanmışsa aşağıdan ancak müşteri girebiliyordu. Yukardan gelen müşterinin ayağı kesildi. Mesela esnaf arasında alacak verecek ilişkileri oluyor. Alacağı olan esnaf, diğerinin dükkânı yanmışsa alacağını alamaz durumuna düşüyor. Türk sigortacılık sistemi böyle mekânlara sigorta yapmıyor. Sigortacı gelip bakıyor eski ahşap bir yapıysa ne binaya ne de içindeki mala sigorta yapmıyor. Sigorta yapılmadığı için yangınlar esnafa ekonomik açıdan ciddi darbeler vuruyor.”
“İnsanların pazarlık etme alışkanlığını ihtiyaç olarak karşılıyoruz” diyen Başçı, “Alışveriş merkezlerinde her ürünün tek fiyatı var. İnsanların aldatılmaması açısından tek fiyat uygulaması güzel bir fikir. Biz de zamanında çarşı esnafı olarak tek fiyat uygulaması yapalım dedik. Bu seferde insanların pazarlık etme arzu ve istekleri ortadan kalkıyor. İnsanlar için pazarlığın bir ihtiyaç olduğu kanısına vardık. İnsanlar bu mücadeleyi vermek istiyor. Bundan dolayı eski usul alışverişe devam etme kararı aldık. Bunun avantajlı ve dezavantajlı tarafı da var. İnsan psikolojik olarak pazarlık yapınca rahat hissedebiliyor. Ama dezavantaj olarak tüketiciye mal tedarikinde farklı fiyatlar ortaya çıkabiliyor” diye konuşuyor. Kaleye giden çok farklı ana yolların olduğuna dikkat çeken Başçı, “Bu yollardan ancak bir tanesi buradan geçiyor. Kaleyi görmek için gelen bir insanın Çıkrıkçılar Yokuşu’nu görmesi biraz zor. Çevreyi dolaşayım ne var ne yokmuş diye bir bakayım düşüncesiyle çemberi genişlettiğinde Çıkrıkçılar Yokuşu’nu görüyor. Çıkrıkçılar Yokuşu esnafının sattığı ürün turistlerin ilgisini çekmiyor. Turistler, daha çok Ankara’nın ve Türkiye’nin özelliklerini anlatan hediyelik eşyalar ve antika alıyor. Bu gibi ürünler burada olmadığı için turistler alışveriş yapmıyor” diyor.
“İnsanlar ayakkabıları eskimesin diye altına kabara çakardı”
Başçı “Çocukluğum dönemimde bu çarşıdan geçen insanların hepsinin giysilerinde ve ayakkabılarında yama vardı” diyerek çocukluğundaki  Çıkrıkçılar Yokuşu’nu geçmişe duyduğu özlemi anarak anlatıyor:
“İnsanlar ayakkabıları eskimesin diye altına kabara çakardı. Halk, eski at arabaları ile bu yokuştan geçerdi. Aşağıda bir taksi durağı vardı. Duraktaki taksilerin hepsi Amerikan arabasıydı. Şimdi bir tane bulamazsınız. Bunların hepsi ortadan kalktı. Bunlar hem maddi hem manevi anlamda değişikliğe uğradı. Yukarda eski bir hanın üzerinde ‘Eser Sineması’ vardı. Rahmi Koç sinemayı restore etti. Televizyon olmadığı için özellikle yaz aylarında insanlar, Eser Sineması’na giderdi. Sinema saat 21.00’de başlardı. Geceleyin bütün çocuklar çekirdek satardık. İnsanlar yokuştan yavaş yavaş çıkarken çekirdeklerini alıp sinemaya giderdi. Teknolojik değişikliklerle yaşam da değişti. Artık her evde bir televizyon var.”
“Geleceğe miras olarak aktarılması gerekiyor”
Dünya’da ki şehirlere baktığınız zaman en eski yerlerin kültür odaklı merkezlerin olduğunu belirten Başçı, sözlerine şunları ekliyor:
“Çıkrıkçılar Yokuşu da bu şehrin en eski yerlerinden biridir. Otantik özellikler taşıyan yerlerin mutlaka korunması lazım. Geleceğe de miras olarak aktırılması gerekiyor. Objektif olarak baktığımız zaman Altındağ Belediyesi’nin buralara verdiği çok büyük destek var. Çok güzel yenileme çalışması yaptı. Kale ve Hamamönü çevresinde bunu görebilirsiniz. Burada Ankaralıların çoğunun bilmediği bir de Yahudi Mahallesi vardır. Mahalle de bir Sinagog bulunuyor. Zaman zaman sembolikte olsa ayin yapılır. Aldığımız duyumlara göre yakın zamanda Yahudi Mahallesi’nde de restorasyona başlanacak. Orada bitirildiği zaman Ankara için bir kazanç olacak.”
"Alışveriş merkezlerinin insanlar için yapıldığını düşünmüyorum"
30 yıl devlet memurluğu yaptıktan sonra emekli olan Banu Akkuzu, dokuz yıldır Çıkrıkçılar Yokuşu’nda esnaflık yapıyor. Akkuzu, “Uzun yıllar müfettişlik yaptım. Teftişteyken keçe ustası ile tanıştım. Ondan keçenin nasıl işlendiğini öğrendim. Emekli olunca da bir arkadaşım ile birlikte dükkân açtım. Esnaflar olarak aramızda ki ilişki çok iyi. Eski esnaflar, biz yeni esnaflara kucak açtı. Esnaflığı ilk başta bilmiyorduk, bize yardımcı oldular. Birbirimizin dükkânlarına sahip çıkarız” diyor. Çıkrıkçılar Yokuşu esnafı olarak en büyük sorunlarının ulaşım olduğuna dikkat çeken Akkuzu, “Yokuşa toplu taşıma araçları çıkmıyor. Dolayısıyla aracı olmayanların buraya çıkması zor oluyor. Güvenlik konusunda sıkıntı yaşıyoruz. Hava kararınca esnaf kepenk kapatıyor. El etek çekilince bizde yalnız kalıyoruz. Eskiden esnaf daha çoktu. Antikacılar vardı. Şimdi hepsi gitti. Sıradan alıp satan esnaflar kaldı” diyerek Çıkrıkçılar Yokuşu esnafı olarak yaşadıkları sıkıntıları ifade ediyor.
Alışveriş merkezlerinin insanlar için yapılmış olduğunu düşünmediğini söyleyen Akkuzu, “Alışveriş merkezlerinde tezgâhlar var insan ilişkileri yok. Bizim gibi dükkânlarda insanlarla ilişki var. Alışveriş merkezlerinde ürünü elleme gibi bir alışkanlık olduğu için biz bu durumdan çok sıkıntı çekiyoruz. Değişik bir kültür haline geldi, fütursuzca dolaşıp kimseyi görmeme alışkanlığı oluştu. Ben dükkândayım duruyorum mesela müşteri geliyor, kulağında telefon ile kapıdan giriyor, ürüne bakıyor ve çıkıyor. İnsan hiç tanımadığı bir insana bile ‘merhaba’ diyor. Ama alışveriş merkezlerindeki bu kültür buralara da yansıdı” ifadelerini kullanıyor.
Turist rehberleri, turlarla gelen turistlerin Ankara’da konaklamasına izin vermediklerini belirten Akkuzu, “Rehber, turistleri Anadolu Medeniyetler Müzesi’ne getiriyor. Kaleye çıkarıp belki bir yemek yediriyor. Daha sonra tura katılan turistleri ya Kapadokya’ya ya da Antalya’ya götürüyor. Konaklamalar ve alışveriş orada oluyor. Çıkrıkçılar Yokuşu’nda alışveriş yapmalarına izin vermiyor. Çünkü orada toptan satış olduğu için turist rehberleri bu satışlardan pay alıyor. Örneğin burada yüz liralık ürün satsa bir lira alacak. Orada yüz bin liralık sattığı için on bin lira kazanıyor. Bu yüzden burada alışveriş yaptırmıyorlar. Bizden ürün alan turistler, büyükelçiliklerin çalışanları  erbabı ve yabancı şirketlerin elemanları” şeklinde konuşuyor. Akkuzu, “Çıkrıkçılar Yokuşu’nun geleceğe bir miras olarak aktarılacağı konusunda kuşkularım var. Çünkü benim çocukluğumda ki gibi değil. Ankara’nın tek turistlik yeri burasıdır. Şu haliyle bile koruyabilsek iyi olacağını düşünüyorum” diyor.
KUTU BİLGİ
Çıkrık: İplik bükme, iplik sarma vb. işlerde kullanılan, el veya ayakla çevrilen dolap
Saraç: Koşum ve eyer takımları yapan veya satan kimse
Kavaf:  Ucuz, özenmeden ve bayağı cins ayakkabı, kemer, cüzdan yapan veya satan esnaf
Nalbant: Hayvanların ayağına nal çakan kimse
Ahilik: Eski Türk törelerine dayanan ve Anadolu’da yüksek bir gelişim gösteren esnaf, zanaatçı, çiftçi vb. bütün çalışma kollarını içine alan ocak
Kabara: Dayanıklılık sağlamak amacıyla ayakkabıların altına çakılan, yassı ve iri başlı demir çivi
Ahmet Başçı, çocukluğundan beri Çıkrıkçılar Yokuşu'nda esnaflık yapıyor.

Emekli olduktan sonra Çıkrıkçılar Yokuşu'nda dükkan açan Banu Akkuzu, dokuz yıldır esnaflık yapıyor.

























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder